Giderek Artan Hava Kirliliği ile Mücadele de Temiz Enerji Kaynaklarına Yönelmeliyiz?

Her yıl Aralık ayının üçüncü haftası 'Hava Kirliliği İle Mücadele Haftası' olarak kutlanıyor. 'Hava Kirliliği İle Mücadele Haftası'nda İÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülkü Alver Şahin ile hava kirliliğine sebep olan etmenleri ve bunlara yönelik alınan önlemleri görüştük

Doç. Dr. Ülkü Alver Şahin, havayı oluşturan temel bileşenlerin dışındaki kirleticilerin veya havayı oluşturan temel bileşenlerin konsantrasyonlarının farklı boyutlarda yer almasının hava kirliliğine yol açtığını ifade ederek, “İnsan sağlığı ve ekoloji üzerine bu kirletici parametrelerin etki etmesine hava kirliliği diyoruz. Hava kirliliğini oluşturan temel hava kirletici parametreler partikül madde ve kükürt dioksitlerdir. Bunun dışında azot oksitler, ozon, karbonmonoksit, uçucu organikler gibi daha birçok kirletici var. Bunların havada belli konsantrasyonlarının üzerinde bulunması halinde ekoloji ve insan sağlığı üzerine etki edeceği belirlenmiştir” dedi.

“Temiz Enerji Kaynaklarına Yönelmeliyiz”

Şehirlerde hava kirliliğinin en temel nedenlerinden birinin kömür kullanımı olduğunu belirten Doç. Dr. Şahin, “Kalitesiz Kömürün özellikle ısınma amaçlı olarak uygunsuz koşullarda kullanılması hava kirliliğine sebep olmaktadır. Sanayi tesisleride doğalgaz yanında enerji için kömür kullanmaktadır. Isınma kaynaklı hava kirliliği şehirlerde toplam hava kirliliğinin %50’sinden fazlasını oluşturuyor. Kaliteli kömürlerin yakılması için ilgili standartların titizlikle uygulanması gerekiyor. Şehirlere ısınma amaçlı getirilen kömürlerin denetim altında tutulması gerekiyor. Tabii ideal olan ısınma kaynaklı hava kirliliğinin oluşmaması için kömürün tercih edilmemesidir. Temiz enerji kaynaklarına yönelmek temel politika olmalıdır. 1995 sonrası birçok şehirde doğalgaza geçiş ile önemli oranda hava kirliliği oluşumu önlenmiştir. Başta doğalgaza geçişin tamamlanması ve güneş ve rüzgâr enerjisinin de etkili bir şekilde kullanımının enerji politikası içerisinde yer alması gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Meteorolojik ve Topografik Koşullar İyi Analiz Edilmeli”

Hava kirliliğinin bir diğer önemli sebebi olan kentleşmeye de dikkat çeken Doç. Dr. Şahin, “Hava kirleticilerinin atmosferde dağılmasını sağlayan unsur meteorolojik etkilerdir. Yani yüksek yapılaşmayla rüzgâr, sıcaklık, rüzgârın yönü gibi hava hareketlerinin önüne set çekerseniz bu kirleticiler dağılamaz. Oluştuğu yerde kalıp tekrar şehir üzerine çökerler. Dolayısıyla imar planları oluşturulurken meteorolojik ve topografik koşullar iyi analiz edilmelidir. Bu planlar yapılırken hava kirliliği oluşumuna etken olan yapıların önemli başlıklar olarak değerlendirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“Önlem Stratejileri Geliştirmeliyiz”

İstanbul’daki hava kirliliğine yönelik önlem stratejilerinin geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Şahin, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı ölçümler sonucunda partikül madde ölçümün Türkiye genelinde sınır üzerinde olduğunu ve bazı şehirlerimizde kükürt dioksit’in özellikle kışın çok yüksek seviyelerde olduğunu görüyoruz. Bunlar üzerinde çalışılması gerekiyor. Bakanlık hava kirleticilerini çok geniş ölçekte ve sürekli ölçümler yaparak anlık takip etmektedir. Online olarak internetten de takip edebiliyoruz.  Dolayısıyla ölçümler çok iyi ve standardize bir şekilde yürütülüyor. Ama artık limit aşımı takibi ötesine geçip önlem stratejileri geliştirmemiz gerekiyor” dedi.

Hava kirliliği ile ilgili yönetmeliklerin yenilendiğini belirten Doç. Dr. Şahin, “Yönetmeliklerimizde sanayi sorunlarıyla ilgili ciddi maddeler var. Tüm tesisler için bu koşulların net bir şekilde sağlanması gerekiyor. Baca gazı arıtma sistemlerinin uygun bir şekilde kurulması ve çalıştırılması gerekiyor. Bunun denetimini yapacak olan da tabi ki ilgili resmi kurumlardır. Bunun yanı sıra sanayide entegre atık yönetiminin biraz daha teşvik edilmesi, desteklenmesi gerekiyor. Katı, su ve hava kirliliğine entegre bir şekilde çözüm üretmek gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Çevreyi Korumak Hepimizin Görevi”

Hava kirliliğinin önlenmesi için kapsamlı bir devlet politikası olması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Şahin, şunları dile getirdi: “Hava kirliliğine yönelik önlem alınması ile ilgili devlet planlamasının teşvik edici, destekleyici nitelikte olması gerekiyor. Hava kirliliğini oluşturan kavramları kaynağından engellemek gerekiyor. Temiz enerji kaynaklarına yönelmemiz şart. Güneş ve rüzgâr enerjisini teşvik edici bir takım planlar oluşturmamız gerekiyor. Elbette her şey denetim ve zorunlu kanunlarla yürümüyor. Çevreyi korumak hepimizin görevi. Öncelikle bireylerin gönüllü ve istekli olması daha sonra kamunun da istek ve destek verici nitelikte politikalar geliştirmesi gerekiyor.”

İstanbul Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nde Avcılar Kampüsü atık su arıtımı sisteminin tasarlanması ve araştırılması konusunda yürütülen projeler olduğunu belirten Doç. Dr. Şahin, “Çevre Mühendisliği hava kirliliği çalışma ekibi olarak Avcılar kampüsü içersinde Büyük Şehir Belediyesi ile görüşmeler sonunda bir hava kalitesi ölçüm istasyonu kurulmuştur. Şu an aktif bir şekilde ölçüm almaya devam ediyoruz. Hem meteorolojik ölçümler alınıyor hem de hava kalitesi parametreleri ölçülüyor. Biz özellikle ARGE nitelikli bir istasyon olmasını tercih ettiğimiz için Türkiye genelinde genel hava kirliliği parametrelerinin dışına çıktık. Burada solunum sistemine girdiğinde kanserojen etki gösteren bazı kirletici parametreleri ölçüyoruz” dedi.

Doç. Dr. Şahin, sadece Çevre Mühendisliği öğrencilerinin değil, tüm mühendislik bilimleri öğrencilerinin farkındalık yaratacak bilgiye sahip olması gerektiğine dikkat çekti. Eğitim müfredatlarının içerisine çevre kirliliğinin ve çevre kontrol tekniklerinin eklenmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Şahin, “Çeşitli mühendisliklerin kendi sektörleriyle ilgili çevre kirliliği oluşma durumlarının neler olabileceğini, nasıl kontrol altında tutmaları gerektiğini en azından temel bilgi niteliğinde edinmeleri gerektiğini düşünüyorum. Uygulamalarında mutlaka disiplinler arası çalışmalar gerekecektir. Ama müfredat içine çevre eğitimi koyularak hiç olmazsa öğrencilikleri sırasında farkındalık yaratabilmek sağlanabilir” diye belirtti.

Son dönemde yaşanan hava kirliliğinin temel nedenlerinden birisinin partikül madde parametresi olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Şahin konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Solunabilen Partikül madde parametresi PM10 olarak tanımlanmaktadır. İnsan nefes aldığı zaman 10 mikronun altını vücuduna alır ama 2,5 mikronun altındakiler ciğerlere kadar yerleşebilirler. Bir mikronun altı ise ciğerlerin en dip noktalarına kadar ulaşır. İnce partiküller içeriğindeki toksik bileşenlerinde etkisi ile kanser, solunum sistemi rahatsızlıkları, kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarına neden olur. PM artık Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanserojen madde olarak tanımlanmış bir parametredir. Dünya Sağlık Örgütü, Amerika ve Avrupa Birliğinde hem PM2.5 hemde PM10 parametrelerinin limitleri tanımlanmışken, Türkiye’de henüz 10 mikron ve altındaki partikül maddelerin limit değerleri mevcuttur. Ülkemizde partikül madde değerlerimizi düşürmemiz gerekiyor. Şu an Türkiye’nin pek çok yerinde bu değerlerin aşıldığı görülüyor. Bu duruma yönelik ülkemizdeki girişimlerin geliştirilmesi gerekiyor. Genel olarak trafik akışının sağlanması, raylı sistem taşımanın öne çıkarılması, temiz enerji kaynaklarına yönlenilmesi, temiz üretim tekniklerinin sanayide uygulanması ve yeşil alanların artırılması hava kirliliğinin önlenmesinde temel çözümlerdir.”

kirlilik enerji